PORTAKAL
KABUKLARI
Kentin ana caddelerinden
birinde, önümüzde Amerikan yapısı son model
bir araba gidiyordu. Arabadaki dört kişi
portakal yiyor, soydukları portakal
kabuklarını camları açarak dışarı
atıyorlardı.
O araba, büyük bir olasılıkla
sürücü koltuğunda oturanındı. Öbürleri,
arkadaşlarının arabasından
yararlanıyorlardı. Bu durum, onları arabayı
temiz tutmaya itiyordu. Caddeyi ise,
arkadaşlarının ya da yakınlarının malı gibi
görmüyorlardı. Böyle olunca, kendilerini
caddeyi temiz tutmakla sorumlu
saymıyorlardı.
Ev kadınlarımızın
titizliklerinden geçilmez. Evlerinde en ufak
bir toz göremezsiniz. Bir de oturdukları
apartmanlarda pencerelerin altında dolaşın.
Yerler boş ilâç kutuları, kirli pamuklar ve
meyve kabukları ile doludur. Kimi yerler de
pirzola kemikleri, balık kılçıkları ile
doludur. Ellerinde kalanı, pencereyi
açtıkları gibi savurmuşlardır. Yine o titiz
kadınların bazıları, boş süt şişelerini
çalkalamadan geri gönderirler. Sinemada,
parklarda yedikleri çekirdeklerin,
fıstıkların kabuklarını yerlere atarlar.
Çocuklarının attıkları öte beri ile
sokakları kirletmelerine ses çıkarmazlar.
İnsanların daha değişik
olaylarda da ilkel davranışlarını
sürdürdüklerini görürüz. Örneğin, bir
otobüse binerken birbirlerinin sırasını
kapmak için itişip kakışırlar. Biraz kar
yağacak olsa, fırınlarda ekmek bırakmazlar.
Oysaki caddeler ya da
parklar, kendi arabasından daha çok kendi
malıdır insanın. Bir otomobille ya da
oturduğu evle olan bağı her zaman son
bulabilir. Parklar, caddeler, öbür kamusal
alanlardan yararlanması süreklidir.
Kendisinden sonra kuşaklar boyunca da
sürecektir. Bunun gibi otobüse binmesini
öğrenirse, kendisi de itilip kakılmaktan
kurtulacaktır. Yiyeceği kadarı ile
yetinirse, her zaman fırınlarda ekmek
bulabilecektir.
Necati CUMALI
Belirli Günler ve Haftalar