KÂĞIT
KAYIK
Ailemden
ayrı yaşamak zorunda kaldığımda yedi yaşındaydım. Beni köye,
halam ve babaannemin yanına göndermek islediler. Annem:
— Bak
Selvi, güzel kızım, dedi. Bu yıl okula başlayacaksın. En
küçük kardeşin de doğunca evde tam sekiz kişi olduk.
Ablalarının okul masrafı var. Köydeki okullar çok masraf
gerektirmez. Babanın kazandığı ancak mutfağa yetiyor. Halan
senin masraflarını karşılayacak. Orada rahat rahat okursun.
Ben
ağlamaya başlayınca annem gözyaşlarını tutamadı. Oturduğu
yerden kolunu uzatarak beni göğsüne çekti.
—
Okumalısın, dedi. Benim çektiğim sıkıntıları yaşamamak için
okumalısın. Ben de senden ayrılmak istemem. Ama okuyup
meslek sahibi olasın diye katlanacağım bu ayrılığa.
İki gün
sonra amcam minibüsle beni köye götürdü.
Köy çok
güzeldi. Bağlık bahçelik bir yerdi. Halam bana iyi
davranıyordu. Yalnız babaannem felçli olduğu için hep
yatakta yatıyor, hiç konuşamıyordu.
Köye
geldikten iki hafta sonra okula başladım. Öğretmenimi çok
seviyorum. Bana çok yakınlık gösteriyor. Ama annemi hiç
unutamıyorum. Okuldan gelip giderken küçük bir dereden
geçiyoruz. Bu dere nereye gidiyor? Bir gün dereye
geldiğimde defterimi çıkarıp bir sayfa kopardım. Küçük bir
kayık yaptım. Bunu yaparken öğretmenimizin uyarılarını
duyar gibiydim:
—
Çocuklar, defter yapraklarını boşu boşuna harcamayın. Onlar
ağaçlardan elde ediliyor. Defterinizi ne kadar uzun süre
kullanırsanız ağaçların ömürlerini o kadar uzatmış
olursunuz.
Evet,
haklıydı öğretmenim. Ama o an annemi o kadar özlemiştim ki
defterimden bir yaprak koparmaktan kendimi alamadım.
Kayığımın üzerine "Selvi, annesi-ne yolluyor." diye yazdım.
Usulca suya bıraktım. Derenin yavaş yavaş akan suyu aldı
götürdü.
Miyase
SERTBARUT
Annemin Kokusu (Kısaltılmıştır.)