ŞIPŞIP İLE
TIPTIP
Şıpşıpta
Tıptıp'ı bilir misiniz?
İki küçük su
damlacığıdır onlar. Vaktiyle yerin dibinde yaşarlardı.
Yeryüzünü
merak ettiler, dışarı çıktılar. Önce bir çaya katıldılar.
Sonra ırmağa karıştılar. Bir aralık nasıl olduysa kalın bir
borunun içine girdiler. Sonra da ince borulara. Karanlık mı
karanlık, sıkışık mı sıkışık. Git babam git!
Meğer Emine
Hanımın evine gelmişler. Musluk açılınca tıp diye, şıp diye
düştüler tencerenin içine.
Emine Hanım
tencereyi koyuverdi ateşe. Sıcak arttıkça arttı. Damlaları
bunalttı. Ufladılar. pufladılar, fokur fokur fokurdadılar.
Bir silkindiler, buharlaşıp uçtular. Bacadan kendilerini
havaya bıraktılar.
Bir yel
kaptı onları, koydu bir bulutun sırtına. Bulut çıktı yedi kat
göğe. Şıpşıp üşüdü. Bulut "Üşüyorsanız, gene su olun." diye
öğüt verdi. Şıpşıp bir silkindi, yağmur damlası oldu, düştü.
Tıptıp
uzaklara, soğuklara savruldu. Bir üşüdü, bir titredi.
Ha...
ha... hap...su!
O da ne?
Yıldız biçimli, altı köşeli bir kar tanesi oldu. Yavaş yavaş,
döne döne, süzüldü, indi bir tepeye.
Çocuklar
koşup kartopu oynadılar. Tıptıp elden ele dolaştı o gün. Bu
sırada güneş koştu, imdada yetişti. Tıptıp ısındı, gene bir
damlacık oluverdi. Öteki damlalarla birlikte yamaçtan indi.
Durup dinlenmeden yol aldı. Denize ulaştı.
Tıptıp'la
Şıpşıp buluştular orada. Bir daha da ayrılmadılar. Hep orada
mı kaldılar dersiniz? Kalırlar mı? Daha görecek o kadar yer
var ki! Musluğu açınca dikkat edin.
Belki sizin
eve gelirler.
Gülçin
ALPÖGE
Şıpşıp ile Tıptıp (Kısaltılmıştır.)
|