KIRLARA, KIRLARA!
Biz otobüsler konuşmayız, dinleriz yalnızca
Böylece
her
şeyi
öğrenir, merakımızı
gideririz.
Okulun
üç sınıfını gezmeye götürüyorduk.
Bunu,
çocukların
ve
öğretmenlerin konuşmalarından anlıyordum.
Bir yokuşu tırmandım, düzlüğe vardım.
Geniş düzlüğün bir yanı
göldü.
Ağaçlı bir yere yanaştım. Sürücüm
Emin Usta durdurdu beni.
Çocuklar bir anda boşaldılar. dağılıp
çiçek toplamaya
başladılar. Ne
çok
çiçek
türü
varmış! Görünce hoşuma
gitti.
Bu arada, bir sıpacık
yanıma geldi. Beni kokladı.
Mazot kokumu
beğenmedi.
Çocuklar
sıpayı
gördüler.
Sevinçle bağırarak
yanına
koştular.
Sıpa,
önce
şaşırıp
ürktü.
Çocuklar
çevresini
sardılar.
Onu okşayıp
sevdiler. Sıpa da
çocuklarla
oynayıp zıplamaya
başladı.
Sıpa ve
çocuklar,
oynaya oynaya gölün
kıyısına yaklaştılar.
Bir süre sonra
çocuklar,
gölün
kıyısında el kol
sallayarak bağrışmaya
başladılar. Farlarımı kaldırıp baktım.
Sıpacık
göle düşmüştü.
Düştüğü
yer bataklık
olduğu
için
çamura
gömülüyordu.
Herkes olay yerine koştu.
Bir
öğretmen, halatımı alarak beline bağladı.
Sonra suya girdi. Anne
eşek
de gelmişti oraya.
Gözlerinden
yaşlar akıyordu.
Öğretmen,
yavaş yavaş
sıpacığa
yaklaştı.
Birden boynuna sarıldı.
Emin Usta:
— Haydi, halata asılalım! dedi.
Çocuklar
koştular, hep birlikte asıldılar.
İkisini
birden kıyıya çektiler.
Akşam
üstü
dönerken iki uğurlayıcımız vardı:
Sıpacıkla
annesi...
İkisi de uzun süre
ardımızdan
koştular.
Tank Dursun KAKINÇ
Otobüsüm Kalkıyor
(Kısaltılmıştır.)
|