HAYVAN DEYİP GEÇMEYİN
Veli dayı, o gün
çok yorulmuştu. Ormanda çalışmış, ağaçlan budamıştı. Bu orman,
onun evi gibiydi. Ağaçlar da sanki çocukları... Küçük bir
kulübede yaşıyordu.
Bir gün kapısı
birden "Küt! Küt!" diye çalınmaya başladı. Veli dayı kalktı,
kapıyı açtı. Gözlerine inanamıyordu. Çünkü kapıda iri,
kahverengi bir ayı duruyordu. Ayı garip sesler çıkararak ön
ayağını gösteriyordu.
Dikkat etti, Ayının
uzattığı ön ayağından kanlar akıyordu. Hemen geri gitti.
Feneri aldı. Kocaman bir kıymığın, ayının ön ayağına
saplandığını gördü. Bir pense aldı. Sıcak su getirdi. Önce
yarayı yıkadı. Sonra inleyen hayvanın ayağındaki kıymığı sert
bir hareketle çekip çıkardı. Sıcak su ile tekrar yıkadı.
Kocaman bir gömleği yırttı, yarayı sardı. Başını kaldırdığı
zaman ayı inleyerek geri gidiyordu. Arkasından baktı:
Ne olsa ayı
bu, diye söylendi. Bir kedi, bir köpek olsa elimi yalardı.
İçeri girdi,
yatağına yattı.
Tam uyuyacağı
sırada kapıda yine bir tıkırtı duydu. Yine kalktı, kapıyı
açtı. Karşısında aynı ayı duruyordu. İki ön ayakları arasında,
bir kovan dolusu bal tutuyordu.
Veli dayı, ellerini
uzattı, Vahşi hayvanın başını okşadı, kovanı aldı.
Şükriye Yorulmaz
(Çocuk ve Yuva, 1987)
|