D. Türk İnkılâbı ve Önemi
4. Eğitim ve
Kültür Alanında İnkılâp
a. Millî
Eğitim
Bir toplumun kalkınması,
insanlık tarihi içinde saygın bir yer alabilmesi eğitimle
gerçekleşir. Çünkü insanların yetenekleri eğitimle ortaya
çıkar. İnsanlar, yurttaşlık görev ve sorumluluklarını eğitimle
öğrenirler. Eğitimli insanlar, ülkelerinin kalkınması için
bilinçli davranırlar. Dünya barışına katkıda bulunurlar.
Ulusların geleceği, çocuklarına ve gençlerine verecekleri
eğitime bağlıdır.
Türk ulusal eğitiminin amacı;
ailesini, yurdunu ve ulusunu seven insanlar yetiştirmektir.
Ulusumuzun uygar uluslar arasında yer alması, devletimizin
güçlü, halkımızın mutlu olması, eğitimde kazanacağımız
başarılara bağlıdır. Bunun için de ilk yapılması gereken,
bilgisizliği tümüyle ortadan kaldırmaktır. Atatürk bunun
önemini şöyle dile getirmiştir: “Cahillik yok edilmedikçe
yerimizdeyiz... Yerinde duran bir şeyse geriye gidiyor
demektir.”
Atatürk, ülkemizin geri
kalmasına neden olarak cumhuriyetten önce uygulanan eğitim
sistemini görmüştür. Ona göre eğitim ulusal ve çağdaş
olmalıdır. Atatürk, eğitimin ulusal bir nitelik kazanması için
yapılması gerekenleri şöyle belirtmiştir: “Yetişecek
çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne
olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce, Türkiye’nin
bağımsızlığına, kendi benliğine, ulusal geleneklerine düşman
olan bütün ögelerle mücadele etmek gerektiği öğretilmelidir.”
Atatürk, eğitimin çağdaş olması
için de her şeyden önce lâik olması gerektiğini savunmuştur.
Bu nedenle lâiklik ilkesine büyük önem vermiştir.
Anayasamıza göre bütün
yurttaşlar için ilköğretim zorunludur. Eğitimde kadın ve erkek
ayırımı yapılamaz. Tüm öğrenciler aynı okullarda
okuyabilirler. Kız ve erkek öğrencilerin birlikte öğrenim
görmesine karma eğitim denir. Karma eğitim de
Atatürk’ün önderliğiyle gerçekleşmiştir. Çünkü Atatürk
kadınların eğitimine büyük önem vermiştir. Ona göre
kadınlarını eğitmeyen toplumların gelişmesi olanaksızdır.
Atatürk, bu konudaki düşüncelerini de şu sözlerle ifade
etmiştir: “Bir toplum, bir ulus, erkek ve kadın denilen iki
cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir
parçasını ilerletelim; diğerini görmezlikten gelelim de
kitlenin tümü ilerlemeye olanak bulabilsin.”
Eğitimimizin bugünkü çağdaş
düzeye ulaşması Atatürk’ün eseridir.
Öğretim
Birliğinin Sağlanması
Osmanlı Devleti’nde ulusal bir
eğitim ve eğitim kurumlarında birlik yoktu. Medreselerde daha
çok dinsel eğitim ve öğretim yapılıyordu. Osmanlı Devleti’nin
son dönemlerinde Avrupa’daki eğitim kurumlarına benzeyen
okullar da açılmıştı. Bunların yanı sıra yabancıların açtığı
azınlık okulları da vardı. Bu okullarda birbirinden çok farklı
bilgiler veriliyordu. Ülkede farklı nitelikte insanlar
yetişiyordu.
Mustafa Kemal, çocuklarımızın
farklı kültüre, bilgiye ve davranışa sahip insanlar olarak
yetiştirilmelerine karşıydı. O nedenle öğretim birliğine çok
önem veriyordu. “Ulusumuzun, yurdumuzun kültür yuvaları
(okulları) bir olmalıdır. Bütün yurt çocuğu, kadın ve erkek,
aynı şekilde oradan çıkmalıdır.” diyordu. Bu düşünceden
hareketle 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim
Birliği Yasası) kabul edildi. Bu yasayla ülkedeki bütün eğitim
ve öğretim kurumları devletin denetimine geçti. Okullar, Millî
Eğitim Bakanlığına bağlandı. Eğitim sistemimiz lâikleştirildi.
Böylece bilimsel düşüncenin önündeki engeller ortadan kalktı.
Ulusumuzun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesi için önemli
adımlar atılmış oldu.
|